Elma Ağacından Armut Beklenmez

İrem Canbaz
5 min readNov 13, 2022

--

Birkaç yıldır spor yapıyorum. İlk yaptığım spor babamla beraber çarşamba pazarından eve elim kolum dolu patates, soğan taşımak oldu. Ona diyordum ki ver elinden bir poşet daha taşıyayım. E senin yükün ağır değil mi deyince “yoo hiç ağır değil ver bi poşet daha” derdim. Kollarım kopardı ağrıdan ama ona söyleyemezdim çünkü kendimce şöyle düşünürdüm; o evin babası ve akşama kadar çalışıp yoruluyor, evimize ekmek parası getiriyor, bari pazarda yorulmasın, birazcık rahat etsin. Poşetleri taşırken çok yoruluyordum ve kolumda izlerin çıkmasına rağmen durup dinlenmiyordum. Kendi yorulmamı yok saydığım gibi bir de onun yorgunluğunu sırtlanıyordum. Küçücük bedenim nasıl taşıyordu bu yorgunluğu bilmiyorum. İkimizde “taşıyabileceğimiz kadar alalım, diğer sebzeleri de haftaya alırız” demedik. Demedik çünkü o gün o halimiz de o aklımız da bu davranışı yapmak için uygundu.

Patates soğanla başlayan bu yolculuğum daha sonra yüzme ve jeet kune do diye devam edip birkaç ay ara verdikten sonra haftalık antrenmanlarla son buldu. Yeniden spora başladım ve hareketleri yapmakta çok zorlanıyordum. Spor yaparken ve sonraki birkaç gün bedenimin birçok kasında sürekli ağrılarım oluyordu. Hatta iş yerimde birkaç gün yerimden kalkacak gücü bulamıyordum. Hocam bu süreçte bu kadar ağrı hissetmemin normal olduğunu, aktif kullanılmayan kasların zamanla güçsüzleşebileceğini fakat bir süre sonra kaslarımın bu “yeni duruma” da alışacağını söyledi. Hareketleri bir anda yüklenerek değil yoruldukça durup dinlene dinlene yapmam gerektiğini de defaatle vurguladı. Yoruldukça dinleniyor ve hareketleri de istikrarlı bir şekilde yaptıkça ağrılarım zamanla azalıyordu. Kaslarımın tekrar güçlenmeye başladığını hissediyordum. Hocamın bu söyledikleri aklıma duygularımı getirdi. Yeni bir duruma kaslarımın alışması için zaman tanıyorken duygularım için de bu zamanı tanıyor muyum diye soruyorum kendime. Yani bana ve ilişkilerime iyi gelmeyen bir davranışı iyi gelecek hale dönüştürmem zaman alacak. Bunun geçici bir süreç olduğuna ve bu süreç geçene kadar beni zorlayacak oluşuna gerçekten samimiyetle inanıyor muyum ? Yapmaya çalışıyorum, inanmaya gayret ediyorum dediğimi duyuyorum. Çünkü insanın duygularını fark etmesi, ona iyi gelmeyen bir durumda yeni bir sorumluluk alması ilk zamanlar kasların yeni bir duruma alışması gibi zorlayıcıdır. Hocamın söyledikleri zihnimde bu şekilde dönmeye başlamışken sahiden de insanın her baktığı yerde ihtiyacına uygun şeyleri fark ettiğini anladım. Hocamın söylediklerinin bunları zihnime getireceği hiç aklıma gelmezdi. Peki neden aklıma geldi bunlar ? Çünkü herkes gibi çözümlemem ve onarmam gereken eksikliklerim var ve zihnimiz, tamamlanması gerekeni tamamlayıp gelişmeye programlı olduğu için de o eksikliği tamamlayacak olana odaklıyor. Aslında hepimizin doğası gerilemeye değil, kendiyle temasını arttırıp gelişmeye ve ilerlemeye yöneliktir. Bu yüzden insanın dikkati kendine döndükçe ihtiyaçlarının farkına varmaya ve bu ihtiyaçlarını karşılayacak yolları bulmaya başlıyor. Nerede ihtiyacını rahatça karşılıyorsa orada oluyor. Aslında olması gereken de budur. Çünkü olduğum yerde ihtiyacım karşılanmıyorsa, büyüyecek alanım kalmayıp büyüyüp gelişmem kısıtlanıyorsa ve bunları ifade edecek bir ortamım yoksa, rahat ve güvende değilsem başka yere kanalize olmayı ve bu ihtiyaçlarımızı beraber karşılayabileceğimiz insanlarla bir arada olmayı istemek, benim en doğal hakkım olur.

Bunları düşündükten sonra babamla pazarda kurduğumuz ilişki tekrar aklıma geliyor. Kendimi görmezden geldim. Yoruldum, söylemedim ve dinlenmedim. Kabul. Belki de hak görmedim, bilmiyorum. Hadi diyorum ki ben hak görmedim ben bilmiyordum neden bana o hakkım teslim edilmedi ? Kendimi yok saymama neden izin verildi ? Yani ben penceremi açık bıraktım da hırsızın da hiç mi suçu yok ? Sonra diyorum ki irem suçlu suçsuz yok. Ben öyleydim, çevremdeki insanlar da böyleydi. O zaman çocuktun. Bilmiyordun ve öğretilmedi. Artık çocuk değilim ve bir şeyleri de öğrendim, işler değişti. Hepsi geçti. Büyüdüm ve kendi ihtiyaçlarımı dile getirmeyi ve bunları karşılayabilecek yolları bulmayı öğreniyorum. Artık olanları olduğu gibi çevremdeki insanları ise o halleriyle de bu halleriyle de kabul ediyorum. Bu kabul etme halinin, insana hayatında önemli bir mesafe aldırdığına, birkaç basamak ilerlettiğine, küçücük bir mürekkep damlasının suya düştüğü andaki genişlemesi gibi büyüttüğüne inanıyorum. Çünkü kabul etme hali, pasifize olmak demek ya da her düşündüklerine koşulsuz inanıp onları onaylamak demek değildir. Sadece iyi kötü suçlu suçsuz diye zihnimde kavramları döndürmeden olanı olduğu gibi kabul etmek demektir. Elma ağacından armut beklememek demektir. Ve ben istesem de istemesem de, rica etsem de etmesem de, üzülsem de üzülmesem de o ağacın yine bildiği meyveyi vermeye devam edeceğini bilmek demektir. Kimseye akıl vermeden, suçlamadan ve zanda bulunmadan sadece olaylar etrafındaki duygularımı anlayacak dikkati kendime vererek olanı kucaklamak demek. Hepsi bu. Düşündüklerimin hatalı olabileceğini, bir durum öyleyken böyle de olabileceğini, bir kavramın bendeki karşılığı ile karşımdaki insanın zihnindeki karşılığının farklı olabileceğini, bu farklılıkların bizi itmek yerine çekip zenginleştirebileceğini, önceden evet dediğime bugün hayır da diyebileceğimi ve tüm bu ihtimallerin insan hayatının bir parçası olduğunu bilmek demektir. Çünkü hayatta sadece beyaz ve siyah yoktur. Bu iki renk dışında grinin de tonları olduğunu bilmek ve bu tonları görmeye çalışmak, olaylar etrafında bana neler oluyor, neler hissediyorum, ne yapmak istiyorum demek, ihtiyaçlarımı susmak yerine dile getirmek, bunun zayıflık olmadığını bilmek, insanın tek bir sıfata sığdırılamayacak kadar geniş olduğuna inanıp tek tip insan profilinin olduğu gibi bir fantezinin artık dışına çıkmak ve güçlü gözükmeye çalışmanın beraberinde güçsüzlük, gelişmenin diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler yerine tek başına olabileceğine inanmanın insanı koca bir yalnızlığa sürüklediğini bilmek, insanı hayatında psikolojik ve sosyolojik olarak çok iyi bir noktaya getiriyor. Çünkü büyümek hiçbir zaman tek başına olmuyor. İnsanlarla temas ederek, ilişkiler kurarak hep birlikte oluyor. Tüm samimi duygularla var olunan ilişkinin iki tarafı da iyileştiren gücünü gördüm. İşte bu yüzden, büyüme hiçbir zaman tek başına olmuyor. Temasla oluyor, birlikte oluyor. Hepimizin kendisiyle yaptığı hayat yolculuğu da deneyimleri de bambaşka. Benim de öyle haliyle. Bir şeyleri fark etmeye yeni yeni başlarken bazı kısımlarımla da yeni tanışıyorum ve artık yorulduğum an durup dinleniyorum. İhtiyacım olanı dile getiriyorum. İyi geleni alıp gelmeyeni bırakıyorum. “Bu beni yoruyor dinlenmem lazım, bu benim canımı acıtıyor yapmak istemiyorum, bu bana iyi geliyor, şu anda ihtiyacım olan şey bu ve bunu yapmak istiyorum” diyebiliyorum. Çoğu zaman zorlanıyorum ama tüm samimiyetimle söylüyorum ki gayret ediyorum. İlişkilerimde büyüyorum ve büyümenin türlü türlü tonlarının olduğunu görüyorum. Çok şükür. Hakkım olduğuna inandığımı talep etmeyi de elimden alınanı elde edinceye dek mücadele etmeyi de ve bu yolda sesimi çıkarmayı da artık kendimde hak görüyorum. Çünkü bir tanecik hayatımda yaşam, bir nehir gibi akıp giderken hayatım üzerinde yine kendimin söz hakkına sahip olduğunu da bana öğretiyor. Ben, ailem ve yakın dostlarım dışında hiç kimsenin kendimle ve hayatımla ilgili yorumlarını, istenmeden verilen akıllarını ve eleştirel konuşmalarını önemsememeye ve algılarımı açık tutmaya gayret ediyorum. Çünkü bu dipsiz bir kuyu ve ben, kendime içinden çıkamayacağım bir kuyu hazırlamak istemiyorum. Sevdiklerimle sevdiğimiz şeyleri yaparak birlikte büyümeye, derin ve anlamlı ilişkiler kurarak zenginleşmeye odaklanıyorum. Ben bunu istiyorum. Tüm bu farkındalıklar için ise Allah’a çok teşekkür ediyorum. Bana verdiği Furkan yetimi hakkıyla kullanabilmek için ona dua ediyorum. Ne yaparsam yapayım eninde sonunda varacak yerimin Allah olduğunu görmek verdiği nimetler için ona şükrümü arttırıyor. Sonra diyorum ki Yusuf peygamberi kuyudan çıkaran ve İbrahim peygambere yolunu gösteren Allah’ın bizi de karanlık kuyularımızdan çıkaracak gücü yok mu ? Var elbette. Peki biz Yusuf olmaya, İbrahim olmaya gönüllü müyüz ?

--

--

İrem Canbaz

hayatımı romantize ederek yaşamaya çalışıyorum ve öğrendiğim şeyleri yazıyorum.